Esneğin Rutinleşmesi Ve Teknoloji Bağımlılığı
Abdullah ÖNAL
abdullahonal.onal@gmail.com
İçinde yaşadığı toplumla kurduğu/kurmak zorunda olduğu ilişkilerde insan, pek çok problemin hem nedeni hem de kaynağı kendisi olduğu halde sonucu ve sonucundan doğrudan etkilenenidir. Bu kadar basit ifade edilebiliyor gibi görünen bu ilişkinin reel hayatta çok karmaşık şekillerde ve çeşitli formlarda gözlemlenmesi mümkündür. Bu yönüyle Sosyal siyaset, birçok problemi, problemin tespiti ve çözümünü gündemine alan bir disiplin olarak kabul edilebilir. Sosyal siyasete ilişkin yapılan tanımlamalarda geniş ve dar anlamda olmak üzere iki türlü açıklama eğilimine rastlanır. Dar anlamda Sosyal Siyaset; sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan salt ekonomik kaynaklı sorunların çözüm beklenen mercii iken, geniş anlamda Sosyal Siyaset toplumsal yaşamın/sosyal olanın mâruz kaldığı tahribatların tümünün tespit-çözümleme-çözüm şeklinde işlemesini öngören bir süreci dikkate alan, böylesi bir yöntemle bu nevî tahribatları merkezde tutan/gündemine alan bir disiplindir. Bu çalışmada da konunun irdelenmesi, geniş anlamda Sosyal Siyaset tanımının kabûlü ile gerçekleştirilecektir.
Richard Senett, bazı konuşmalarından derlenen “Karakter Aşınması” isimli eserinde; yeni kapitalizmde çalışma hayatının kişilik üzerindeki etkilerini saygı, rutin, esnek, risk, sürüklenme gibi sosyolojik olguları merkeze alarak incelemektedir. Sosyalin zorunlu bir parçası olan bu tür sosyolojik bir çözümleme manzumesinden, özelde iş yaşamı inceleniyor olsa dahi, belki de bir alt yapı-üst yapı tanımlamasının da gereği olarak tüketim kültüründen aile içi ilişkilere kadar birçok alana ilişkin bulgular elde edilebilir veya buradaki yöntem mezkûr alanlar için kullanılabilir.
Meselenin özü itibariyle incelenen konular ile buna bağlı olarak süregelmiş ve süregelecek sorunlar Rutin ve Esnek arasındaki ilişkinin zorunlu bir sonucudur. Bu ilişki biçimi zaman zaman dolaylı; çoğunlukla ise direkt olarak seyretmektedir. Senett’in de keskin bir dönüşüm anlamına gelmediğini ifade ettiği yeni kapitalizmdeki “yeni” ifadesinin karşılığı olarak kullandığımız “eski”nin, bir başka deyişle önceki piyasa koşullarının gerektirdiği üretim örgütlenmesinin en belirgin biçimi olan rutinden esneğe geçişin en önemli değişkeni teknolojidir. Bu teknolojik değişim, emeğin üretim sürecindeki rolünü ciddi biçimde etkilemiş ve değiştirmiştir. Bütüne denk gelmeyen bir değişimin öznesi olduğuna ilişkin bir çıkarsama çok iddialı olsa da, bütünün çok az bir kısmını kapsadığı yönünde bir iddia da en az ilki kadar eşik üstüdür. Teknoloji, birçok yaklaşımın merkeze aldığı bir değişim öznesidir. Aynı şekilde; “yeni”nin kurumsallaşmış ve kendi kurumlarını oluşturmuş birçok siyasal sisteminin varlığını etkilemiş, değiştirmiş, bu kurumlara alternatif önermiş veya dayatmış olan küreselleşmenin varlığının önemli bir nedeni olarak teknolojiyi görmek düşünsel sahada çok yaygın bir kabuldür.
Çalışma hayatında emeğin, insanda var olması ve sonuçları itibariyle onun üzerinden toplumsallaşıyor olması nedeniyle teknoloji (salt sosyolojik ya da psikolojik olamayan; daha kuşatıcı olması itibariyle) sosyo-psikolojik bir kırılmaya sebep olmaktadır. Teknolojinin ve gelişim seyrinin bu anlamda iş yaşamını direkt etkileyen ve ondan direkt etkilenen ancak sosyolojik birer kurum olarak iş yaşamının dışında kalan formlar üzerindeki etkilerini görmeye çalışacağız. Teknolojinin bağımlılığa dönüştüğü eşikten itibaren ise bu formlar üzerindeki tahribatlarını izleyeceğiz.
Teknoloji, etimolojik olarak Latincede “yapma-sanat” anlamına gelen “Techne” ile “bilgi” anlamına gelen “logic” öbeklerinin birleşiminden oluşmuş bir kavramdır. Dolayısıyla kavram sosyolojik olarak; hayatın her bölümünde daha pratik bir alan için eşyanın işlevselleştirilmesi bilgisi şeklinde ifade edilebilir. İşlevselliğinin tahribata dönüştüğü ânın eşiği kabul ettiğimiz bağımlılık da buradan hareketle; bu bilginin öznesi ile ilişkisinde (teknolojinin) muktedir oluşu ve gittikçe özneleşmesi olarak değerlendirilebilir.
Teknolojinin başat bir rol oynadığı rutin-esnek geçişi/ilişkisinde, Senett tarafından çalışma yaşamının koşulları irdelenirken kimi farklılıklar çalışma hayatını merkeze yerleştirir şekilde ele alınır. İş yaşamında klasik üretim örgütlenmesi, buradan hareketle rutin; tekdüzelik, tanımlanabilirlik, iş ve iş dışındaki hayatın doğrusal akışı, yılların değiştirmediği iş tanımı-yeri- zamanı şeklinde gerçekleşir. Yeni üretim örgütlenmesi ve buradan hareketle esnekte ise her an değişebilir iş tanımı/yeri/zamanı, iş ve iş dışındaki yaşamın da bu tanımsızlığa bağlı olarak zorunlu-değişken bir yapısı vardır. Esneğin doğasını belirleyen bu değişkenlik, sürprizi reddeden rutinin aksine sürprizin mutlaklaştırdığı bir şekil alır.
Adam Smith’in “rutin, insan aklını öldürür” şeklindeki olumsuzlaması, rutine yönelik eleştirilerin tekdüzelik ve yabancılaşma etrafında gerçekleşiyor oluşunun bir tür özetidir. “İnsan kendi iradesinin motorizasyonuyla zorunlu bir makineleşme süreci yaşar” şeklinde formüle edilebilecek bir eleştiri ağının muhatabı olmuştur rutin. Piyasanın teknolojik değişime bağlı zorlayıcılığının yanı sıra rutinin de zararını tazmine yönelik esneğe geçiş başlamıştır. Bu geçiş süreci, insanın zaman – mekân üzerinde âtıl-irade kalışını ve bu yönüyle yeniden yabancılaş(tır)ma yorumlarını beraberinde getirmiştir. Aynı şekilde bu süreçte teknolojik gelişmelerin farklı ahlaki normlar dayatmasına muhatap olan insan, iş yaşamını merkeze alan bir tanımlamayla kurumsal sadakatin azalması, kurumsal bilginin zayıflaması gibi sorunların da muhatabı olmuştur. Bu geçişi iş yaşamı evresinde yoğunlaştıran Senett’in çıkarsamaları bu alana terk edilemeyecek kadar değerlidir.
Yeni teknolojinin işçideki karşılığı vasıfsızlaşma olurken, iş yaşamının dışındaki formlarda yaşam ahlakının demode olması, ahlaki örgütlenmede vasıfsızlaşma(itibarsızlaşma) ve temelde ebeveynin çocuğuyla kurduğu ilişkide dahi “esneğin ahlakına” karşı rutinin akışının “ahlaksızlığına” sürüklenme ile karşı karşıya kalma olarak ifade edilebilir. ( Buradaki “ahlaksızlık” ifadesi esneğe rutinin zararlarını tazmin edici rolü yüklenmesinin zorunlu sonucu olarak esneğin karşısında konumlandırılan iyinin/ahlakın dışında kalması gerekiyor ön kabulünün gerektirdiği şekilde kullanılmıştır.)
Konuya ilişkin yönerge bağlamında denilebilir ki; klasik dönemde, kendi döneminin bilgi seyrine paralel teknolojik gelişmeler ve mevcut teknolojik yoğunluk bir rutini gerekli kılıyordu. Yaşamın içerisinde var olan teknolojik varlık hâlihazırda kendi rutinini oluşturmuştu. Yeni döneme geçildiğinde ise, kendi döneminin bilgi seyri ile kurduğu ilişkide olabildiğine doğurgan ve bağımlılığa dönüştüğü ölçüde istilacı bir hâl alan teknolojik gelişmeler meydana geldi. Bu nev’i gelişmeler; esneğe inancı, bu inanca bağlı olarak da eylemi zorunlulaştırıp dayatmaya başladı. Klasik dönem, devrin teknolojik varlığı ve buna bağlı olarak rutin ile yeni dönem, bu dönemdeki teknolojik istila ve dolayısıyla esnek arasında diyalektik bir gerçeklikten söz edilebilir. Zira “teknolojik bağımlılıktan” söz ettiğimiz anda, yeni dönemin esneği ve bunun varlığına duyulan (neredeyse mutlak) inancın doğal bir sonucu olarak “esneğin rutinleşmesi” gerçeği belirginleşmeye başlar. Bu diyalektik ilişki ise medikal bir ifadeyle birçok boyutu olan bir hastalık olarak değerlendirilebilecek “teknoloji bağımlılığına” (sonuç-sentez boyutuyla) işaret eder.
Teknoloji bağımlılığının işlendiği çalışmalarda( sempozyum, konferans, dergi, makale) genel olarak konu Psikiyatrik bir yaklaşımla ele alınıp, konu ile ilgili Medikal tanımlamalar yapılmaktadır. Yaklaşımlarda uyuşturucu ve diğer zararlı maddelere bağımlılık gibi değerlendirmekten daha fazlası gerekmektedir. Çünkü bu konu ile ilgili çalışma yapanlar arasındaki yaygın kanaat; teknoloji bağımlılığının sınırları kesin olarak çizilemeyen, tespiti zor olan bir bağımlılık türü olduğudur. Ama şu bir gerçek ki bu bağımlılık türü, belirgin olarak bilgi yoğunluklu teknolojik alanlarda ve bu alanın ürünlerinin iletişim özelliği ile çok boyutluluğu birleştiren araçlarında (internet, telefon vb.) çok daha kolaylıkla fark edilebilmektedir.
Şu bir gerçek ki bu bağımlılık türüne ilişkin konuşurken, teknoloji ile kurulan ilişkide kullananın nesneleştiği ve kullandığının özneleştiği bir durumdan ve bu durumun ahlaki dayatmalarından söz ediyoruzdur aynı zamanda.
Konu hem tespit hem çözüm bağlamında multi-disipliner bir değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Geniş anlamda sosyal siyaset tanımının zorunlu bir sonucu olarak bu alanın da kapsamına giren “teknoloji bağımlılığı” ile toplum arasındaki ilişki birçok yıkımın ve norm değişiminin alanı olma potansiyeline sahiptir. Bu yorum ise teknolojik gelişmenin hızı ve kendisini kontrol edeni kontrol edebilirliğinin artışı dikkate alındığında, bir sonraki ana kadar hep biraz daha eksik kalacaktır. Teknoloji ve bu denli bir hızdan söz ederken bunun hiç de şaşırtıcı olmaması gerekir. Bu ise durumun ne denli dikkate şâyan olduğunun bir başka göstergesidir. Bu konuya ilişkin yürütülen çalışmalarda yapılan yorumların karamsarlıklarına tepkiler de gelişebilmektedir. Durumun vehâmet debisinin gün geçtikçe arttığı yönünde bir bulguya sahip değiliz, haddizâtında mevcut gelişimin kendisi de vehâmet olarak değerlendirilemez, bu şekilde mutlu olmanın yolları aranmalıdır minvalindeki “bırakınız yapsınlar” cı yorumları da dikkate alarak yapılacak bir değerlendirme; kaygıların teknolojinin kendisine değil, bağımlılığa dönüştüğü eşikten sonraki aşamaya yönelik olduğunu açıklığa kavuşturmalıdır. Bu tarz bir değerlendirme, teknolojiyi kökten reddedip kaba, primitivist bir yaşama dönme şeklinde bir talebin mevcut olmadığını, teknolojinin kullanılırlığının değil, yol açtığı tahribatın tazminine yönelik yolların ve sosyo-politik bir yorumla ortaya çıkmasının engellenebilirliğinin çaresinin araştırılması kaygısı taşıdığı açıklamasını da gerekli kılmaktadır.
Sosyal bir varlık olan insan, bu boyutuna bakan yönüyle yoğunluğu artan ve azalan duygusallık hallerinde psikolojik kontrol edebilirliğini yitirdiği bir takım durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Genel olarak bağımlılık şeklinde tanımlanabilecek bu durum birçok formuyla belirginleşebilirken, 21. Yüzyılda teknoloji-yoğun toplumun teknoloji-kuşatılmış bireyi bunun belki de zorunlu bir sonucu olarak “teknoloji bağımlılığı” olarak ifade edilen birçok nedeni ve sonucu olan bir problem ile karşı karşıya kalmıştır.
Bizim yaklaşımımıza göre; rutinin hâkim olduğu klasik dönemin teknolojik yoğunluğunda, teknolojik gelişmeler insanlar arası ilişkilere direkt müdahalede bulunabilecek bir nitelik taşımıyordu. Kendi toplumsal hakikatlerine paralel, insanın toplumsal varlığını ve yapma/oluşturma bilgisini aşan şekilde gerçekleşmiyordu ve dolayısıyla sadece var olan rutin oranında olumsuzluktan söz edilebilirdi. Örneğin: Güvercinlerin, ulakların haberleşme aracı olarak kullanıldığı dönemden, telgraf vb. araçların kullanıldığı döneme kadar devrinin siyasal sistemlerinin dönüşümüne bağlı olarak gerçekleşen değişimlerin dışında, araçların kullanımında toplumsal bir yaygınlık olmaya başladığı zamanda da toplumsal olanı tehdit etme potansiyeli taşıyan tüm sorun, insanın bu araçlar ve araçların işlevi ile kurduğu ilişkide bir rutinin var oluşuydu. Bu örnekten hareketle, haberleşme aracının toplumsal ilişkilerde ve toplumsal yarar adına kullanımda yerinin ne olduğuna ve ne için kullanılacağı bilgisinin sabit oluşuna ve aracın “toplumsalın aracı” oluşuna bağlı olarak bir rutinden söz edilebilirdi.
Esneğin hâkim olduğu yeni dönemde ise bilgi ve teknolojik gelişme arasındaki doğurgan, aynı zamanda değişken hızlılığın ve yine iletişim ihtiyacının karşılanmasında kullanılan telefon, internet vb. araçların toplumsal konumlandırmalarının ne olduğuna yönelik bir değerlendirme yapmak çok güçtür; çünkü bilginin sınırlarını zorlayıcı ve dahi bu sınırların görünürlüğünü ciddi oranda tahrip edici bir teknolojik değişim ve birikmenin varlığından söz ediyoruz. Bu teknolojik ve hızlı değişim var olan ahlaki yapıyı tahrip edici boyutu aşıp kendi normlarını dayatır bir hal almıştır. Dolayısıyla insan ve insanlar, bırakın buradaki aracın/araçların konumunu tespit etmelerini, kendi konumlarını dahi tespit etmelerini zorlaştıran, iradeyi atıllaştıran zorunlu bir esnekliğin muhatabıdırlar. Kaba bir ifadeyle “rutinde” var olan araçlar insanın iletişim ihtiyacını gidermeye yönelik, konumu belirli olan birer araçtı yalnızca. Esneğe gelindiğinde ise var olan araçlar, iletişimin kendisini merkeze alarak ikili veya çoklu “topluluklara” ihtiyaç duyup, bu insanları iletişime bağımlı kılarak insanı araçsallaştırıyor. İlkinde insan iletişim için araca ihtiyaç duyarken ikincisinde ise araç iletişimin varlığı için insana ihtiyaç duymaktadır.
Esnekliğin yeni dönemdeki mevcut zorunluluğu biçim olarak klasik dönemin toplumsal rutinine benzemektedir. Çünkü esneğin teknolojik değişim ve gelişimine paralel zorunluluğu toplumsal ilişkilerde bunun varlığına duyulan kesin inanç veya esneğin bu sürekli ve hızlı değişimde kendisini değiştirilemez olarak dayatması biçim olarak rutindir. Bu denli hızlı bir değişimin sonucu olan değişken araçlar sürekli olarak belli davranış biçimleri geliştirip var olanı değiştirmekte ve kendi normlarını dayatmaktadırlar. Klasik dönemde belli bir yerde görüşüleceğine dair bir sözleşme-ahitleşme halinde belirlenen vakitte orada olmak tüm diğer değişkenler sabit iken “güven” esaslı ahlaki bir davranış biçimiydi. Yeni toplumsal kurguda ise söz konusu ahitleşme görüşülecek zamanın hemen öncesinde bile bunun değiştirilmesi ihtimalini taşımaktadır. Yine bu örnekte, hızlı ve değişken iletişim şeklinin söz konusu “güven” esaslı ahlaki davranış biçimini tehdit-tahrip ettiği ve yerine kendi davranış biçimini “norm” olarak dayattığı gözlemlenmektedir. Başka bir ifadeyle güven, yeni toplumsal kurguda riske biraz daha yaklaşmıştır da denebilir. Ama bu örnekte hiçbir şekilde klasik dönemin “güven”inden söz edilemez artık. İçerik olarak değişkenlik sürekli var iken bu değişkenliğin mutlaklaşması biçim olarak rutinleştiğini gösterir. Yani “teknolojik bağımlılık” klasik dönemdeki rutinin yeni dönemdeki esnekleşmeden sonra içerik olarak esnek fakat biçim olarak rutin olan bir dönemin sorunu haline gelmiştir. Bu şartlar altında insan ve insanlar biçim olarak rutinin kendi iradeleri üzerindeki donuklaştırıcı etkisiyle karşılaşırken içerik olarak ise kontrol edilemez esneğin tahribatının muhatabı olmaktadırlar.
*İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi Ana Bilim Dalı Lisansüstü Öğrencisi.
Kaynakça
Tuna, Orhan ve Yalçıntaş, Nevzat (1988) . Sosyal Siyaset. İstanbul: Filiz Kitabevi
Şenkal, Abdulkadir (2011). Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika. 3. basım İstanbul: Alfa Yayınları
Senett, Richard (2002). Karakter Aşınması-Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri. (Barış Yıldırım, çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Campbell, Marilyn (2012). Technology and Social Networks: Cyber Bullying: A world-wide problem. 6-7 Nisan 2012 İstanbul, 1. Uluslar arası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi’nde sunulmuş bildiri
Bayraç, H. Naci; “Yeni Ekonominin Toplumsal, Ekonomik ve Teknolojik Boyutları” , Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 1, Haziran 2003
Özlem, Doğan; “Teknoloji İnsani Amaçlar İçin Araçtır” , Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 8, Bahar 2002
Yorum gönder